Düşüncesiz rutinleri ile bireyler, şirketler ve ülkeler fiziksel olarak dünyada belirli bir başarıyı yakalamış olsa da, zihnin ve kalben içinde varlığını sürdürdüğü ekosisteme ve yanından geçen bir diğerine karşı sorumluluğunu bir kenara itmiş ve yarattığı kargaşa dünyayı bir felaketin eşiğine sürüklemiştir.
Küreselde asıl sorun farkındalıktan çok bu konuda somut bir karşılık alacak aksiyonların kitlesel bir boyutta, kolektif bir çevre hareketine dönüşememiş olmasıdır. Elde edilen kârı kaybetme korkusu, kaynakları paylaşamama, güçten vazgeçememe gibi sebepler insanların daha çevreci ve insani olan değişime karşı korkuya kapılmasına sebep olur.
Değişimden korkan, iyileşemez, söylenir.
Söylenti yaşam bulmaz, toprağa, insanlığa karışmaz, havada bir ses olur yankılanır, sorun çözmez, varoluşa kibirlidir.
Değişimden korkmayan, devrim yaratır, anlatır.
Anlatı örnek olur, yol gösterir. Toprağa, insanlığa karışır, iyileştirir.
2015’ten bu yana dünya daha kolektif bir bilinç ile geldiği felaketin eşiğinden dönüştürülmeye, iyileştirilmeye çalışılıyor. Bu konuda tüm birleşmiş milletler üye devletleri tarafından, sürdürülebilir kalkınma gündemi çerçevesinde içinde bulunduğumuz andan geleceğe, insanlık ile geri kalan gezegen için barış ve refah sağlamayı hedefleyen ortak bir plan sunulmaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma gündeminin temelinde gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerin küresel bir harmoni içerisinde harekete geçmesi için acil bir yardım çağrısı olan 17 sürdürülebilir kalkınma hedefi (SKH) yer almaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde yoksulluk ve diğer yoksunlukların sonlandırılması faaliyetleri, sağlık ve eğitimin iyileştirilip eşitsizliğin azaltılması ve ekonomik büyümenin teşvik edilmesi gibi stratejiler ile birlikte yürütülürken, bir taraftan da iklim değişikliği ile mücadele etmenin, okyanus ve ormanları koruma çalışmaları yapmanın gerekliliği kabul edilir.
Yoksulluğun tüm biçimlerinin her yerde sona erdirilmesi hedeflenir.
Günlük 2 ABD Doları altında bir gelir ile hayatın akışına ayak uydurmaya çalışanlar ile dünyanın en zengin ülkelerinde yoksulluk içinde büyüyen 30 milyon çocuk hala sağlık, eğitim, temiz su gibi en temel gereksinimlere erişmekte güçlük çekmekte ya da hiç erişememektedir.
Zengin ülkelerin toplam gelirlerinin %1’inin altında bir seviyede olan yıllık 175 milyar ABD Doları ile dünyadaki aşırı yoksulluğa engel olmak mümkünken, gün geçtikçe artan eşitsizlikler ve buna bağlı olarak ortaya çıkan toplumsal dışlanma ve kutuplaşmalar, siyasi ve sosyal gerginliği sağlam bir zemine yerleştirerek toplumsal uyumu zedelemekte ve çatışmaları tetiklemektedir.
Açlığın sonlandırılması, gıda güvenliği ve iyi beslenmeye erişilebilirlik ve sürdürülebilir tarımın desteklenmesi hedeflenir.
Dünya genelinde herkesin beslenmesine yetecek yiyeceğin varlığına rağmen, gıda israfı ve üretim arazilerinin savaş gibi sebepler neticesinde tahribinin bedeli geceleri yatağa aç girmek zorunda kalan yaklaşık 800 milyon insandır. Açlıkla mücadele etmek zorunda kalan kesimin gıdaya erişimi sağlanabilmesi için gıda ve tarım sisteminin köklü bir değişim geçirmesi gerekmektedir.
Açlığı sonlandırmak ve gıda güvenliğini sağlamak herkes için daha adil bir yaşam sunabilmenin temel adımlarından biridir. Aksi bir senaryoda eğitim, sağlık gibi toplumsal konulardaki sürdürülebilir kalkınma amaçlarının gerçekleşmesi söz konusu değildir.
Sağlıklı ve kaliteli yaşamın her yaştan bireyler için güvence altına alınması hedeflenir.
Beş yaşına gelmeden hayatını kaybeden yılda 5 milyondan fazla çocuk, gelişmekte olan ülkelerde kadınların sadece yarısının sağlık hizmetlerine erişebilmesi; toplumsal baskı ve buna bağlı oluşan korku sebebiyle HIV/ AIDS gibi salgınlar söz konusu olduğunda sağlık hizmetlerinden yararlanmaktan çekinen ve hayatları riske giren insanlar; grip, zatürre ve diğer önlenebilir hastalıklara karşı aşı ve ilaçlara ulaşamayan hastaların varlığı gibi örnekler ile sağlık hizmetlerindeki eşitsizlikler hala gündemdedir.
Sağlıklı ve mutlu olmak yalnızca zenginlere tanınan bir ayrıcalık değil, insani bir haktır. Sağlık ve kaliteli yaşam hedefinin gerçekleştirilebilmesi her bir bireyin sağlıklı yaşam güvencesi ve sağlık sigortasının olması, temel ilaç ve aşılara erişiminin mümkün kılınması, önlem alınabilir hastalıklarda ölümlerinin önüne geçilmesi, kadınların cinsel ve üreme sağlığı konusunda konforlu bir biçimde yardım talep edebilmesinin mümkün kılınması gibi çözümler ile önüne geçilebilir.
Kapsayıcı ve adalete dayanan nitelikli bir eğitimin sunulması ve herkes için yaşam boyu öğrenim fırsatlarının teşvik edilmesi hedeflenir.
Eğitim gelişmek, saygı duymak ve hoşgörüdür. toplumların barışçıl bir çerçevede yapılanmasına destek olur. gelişmekte olan ülkelerin %91’e ulaşmış okullaşma oranına rağmen dünya genelinde 51 milyon çocuk hala okula gidememektedir. özellikle kadınlar ve kız çocukları eğitim hakkına erişmekte güçlük çeken gruplardandır.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve tüm kadınlar ile kız çocuklarının güçlendirilmesi hedeflenir.
İçinde bulunduğumuz bu modern çağda eşitsizliğe maruz kalmak, kız çocukları için doğumdan itibaren başlayan ve ilerleyen yaşlara kadar peşlerini bırakmayan bir olgu haline gelmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde dahi henüz okullaşma konusunda kız erkek eşitliği sağlanamamakta, kadınlar erkeklere göre %24 daha az maaş almaktadır.
Aynı zamanda bazı ülkelerde kız çocuklarının sağlık hizmetleri ve yeterli beslenmeden mahrum bırakılarak ölüme terk edilmesi, dünya genelinde her yıl yaklaşık 15 milyon kız çocuğunun evlendirilmesi, küreselde kadınların eşleri-sevgilileri ya da bir tanıdıklarının fiziksel ve psikolojik şiddetine maruz kalma oranının yüzde 35’i bulması gibi aşırılığa giden ve hayati tehlike yaratan durumlar da yaşanmaktadır.
Her bir birey için erişilebilir su ve atık su hizmetlerinin, sürdürülebilir su yönetiminin güvence altına alınması hedeflenir.
Toplumun şimdilik %40’ını etkileyen su sıkıntısı 1.8 milyar insanın temiz içme suyuna erişmesini engellemektedir. Temiz suyun erişilemez oluşu 5 yaş altı çocukların ölümüne sebep olmaktadır. 2.4 milyar insan hala tuvalet gibi temel sıhhi koşullardan mahrum, insana yakışır olmayan şartlarda yaşamaktadır.
Temiz olmayan içme suyu ve hijyen eksikliği %90’ı çocuk olan 2 milyon insanın ölümüne sebep olmaktadır ve tüm bu insanların hayatta kalabilmelerinin yıllık bedeli çalışmalarda yer alan 140 ülkenin küresel üretiminin %0.10ʼuna denk gelmektedir.
Her bir birey için karşılanabilir, güvenilir, sürdürülebilir ve modern enerjiye erişimin sağlanması hedeflenir.
İklim değişikliğinin temel sebeplerinden olan enerji üretimi, sera etkisi yapan gazların %60ʼına sebep olmaktadır. Yıllarca elektrik üretimi konusunda ilk başvurulan karbon temelli yakıtlar (kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlar) sera etkisine sebep olan gazların salınımına yol açmış, bunun neticesinde de çevre tahribatının önüne geçilememiştir.
Aynı zamanda küresel olarak ülkeler tüketiminde hızı alınamayan elektriğe, sürdürülebilir bir şekilde erişilemez hale gelme tehlikesi altındadır. Dünya genelinde 1.2 milyar insan günümüz çağında elektrikten mahrum bir hayat yaşamaktadır. Sürdürülebilir bir şekilde enerjiye erişim ve ekosistemlerin korunması için yatırımların yenilenebilir enerji alanına yapılması ve hidroelektrik kaynaklarının tercih edilmesi gibi aksiyonlar alınabilir.
İstikrarlı, kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin, tam ve üretken istihdamın ve herkes için insana yakışır işlerin desteklenmesi hedeflenir.
Aşırı yoksulluk sınırı olan 2 ABD Doların altında gelir elde eden 2 milyon insanın yaşadığı yoksulluğa, düzenli ve uygun ücret sağlayan istihdam son verebilir. 2015 verilerine göre küreselde var olan 204 milyondan fazla işsiz için 2016-2030 yılları arasında yılda 30 milyon yeni iş imkanına denk gelen fazladan 470 milyon işe ihtiyaç vardır.
Daha fazla sayıda insanın iş sahibi olması, daha fazla üretkenlik ve ülke kalkınmasının desteklenmesi anlamına gelir. İstihdamın üretkenliğe yol açması ve insana yakışır (adil bir maaş, güvenli bir iş ortamı, sosyal koruma ve kişisel gelişim imkanlarının bulunması) iş çerçevesi adaletli bir toplum yapısını oluşturur ve yoksulluk için mücadelede bir basamaktır.
Dayanıklı altyapıların tesis edilmesi, kapsayıcı ve sürdürülebilir sanayileşmenin desteklenmesi ve yenilikçiliğin güçlendirilmesi hedeflenir.
Ekonomik büyüme, sosyal kalkınma ve iklim değişikliği mücadeleleri ağırlıklı olarak dayanıklı altyapı yatırımı, sürdürülebilir sanayileşme ve teknolojik gelişime bağlıdır.
Sanayinin gelişimi, tüm toplumlar genelinde yarattığı istihdam olanağı da göz önünde bulundurulduğunda yaşam standardının yükselmesi anlamına gelmektedir. Yoksullukla mücadele konusunda tetikleyicidir. Ayrıca sanayi kuruluşlarının sürdürülebilirliğe yönelmelerinin çevre üzerinde etkisi oldukça pozitiftir.
Ülke içlerindeki ve ülkeler arasındaki eşitsizliklerin azaltılması hedeflenir.
Irk, etnik köken, din, cinsiyet, cinsel yönelimler gibi konuların insanlar üzerinde ayrıştırıcı etki yaratması ve bunun eşitsizlikliğe yol açması küreselde etkisini hala hissettiren problemlerdendir. Bu gibi ayrıştırıcı etkiler ve eşitsizlikler toplumsal huzuru bozar, insanların kendilerini değersiz hissetmelerine yol açabilir. Bu da beraberinde yüksek suç oranını, çeşitli ruhsal ve fiziksel hastalıkları getirecektir.
Şehirlerin ve insan yerleşimlerinin kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir kılınması hedeflenir.
Gecekondularda yaşayan insan sayısının 828 milyonu bulması ve devamlı artması, kullanılan enerji ihtiyacının sürekli artış göstermesi, çevre kirliliğinin önüne geçilememesi şehirler için çok büyük bir endişe kaynağıdır. Dünya yüz ölçümünün %3ʼünü kapsayan şehirler enerji tüketiminin %60-80ʼini kapsamakta ve karbon salınımının %75ʼi şehirlerde gerçekleşmektedir. Nüfus yoğunluğu nedeniyle bazı şehirler iklim değişikliğinden ve doğal afetlerden daha fazla etkilenmektedir. Daha güçlü planlanan ve inşa edilen şehir yapılarına ihtiyaç vardır. Bu aynı zamanda afetler karşısında can ve mal kaybı önleme konusunda da bir adım olacaktır.
Kentleşmenin kötü planlanması küresel anlamda gecekondulaşmanın yaygınlaşmasına, trafik problemlerine, sera gazı salınımlarının kontrolden çıkmasına sebep olur. Özellikle gecekondular yaşam beklentisini azaltır.
Her bireyin kaliteli, sağlıklı ve konforlu bir yaşantıya sahip olması, bireylerin şehrin üretkenlik imkanlarından faydalanabilmesi, toplumsal refahın sağlandığı ve sosyal gelişmenin çevreyi tahrip etmeden sağlandığı şehirler inşa edilmesi öncelikle sürdürülebilir bir politika izlenilmesini gerektirir.
Sürdürülebilir üretim ve tüketim kalıplarının sağlanması hedeflenir.
Gelecek 20 yılda orta sınıftaki insan sayısında artışın beklenmesi bireysel refahın sağlanması için pozitif bir gelişme olsa da, şu anki durumda dahi hızla tükenmekte olan doğal kaynakların üzerindeki baskıyı artıracaktır. Üretim ve tüketim alışkanlıkları değiştirilmez ve dengelenmezse doğaya verilen tahribatın geri dönüşü riske girecektir. Tahmin edildiği gibi dünya nüfusu 2050 yılına kadar 9,6 milyara ulaşacak olursa, bugünkü üretim ve tüketim alışkanlıklarının devam ettirilebilmesi için üç kat daha büyük bir dünyaya ihtiyaç olacaktır.
Her yıl üretilen gıdanın üçte biri çöpe gitmekte ve bunun bir kısmı üretim, satış ve nakliyatın gerçekleştiği süreçte, yani tüketiciye dahi ulaşmadan gerçekleşmektedir. Tüketici alışkanlıkları incelendiğinde ise enerji tüketiminin %29ʼunun, karbondioksit salınımının %21ʼinin evlerden kaynaklandığı gözlemlenmiştir. Bunların yanı sıra acil çözüm gerektiren bir diğer sorun ise su kirliliğidir. Sular, doğanın kendini yenileyebilme kapasitesinden daha hızlı bir şekilde kirletilmektedir.
Sürdürülebilir üretim ve tüketim politikaları izlemek, daha az atık üretmek, imkan dahilinde sürdürülebilir ürünlerin tüketimini alışkanlık edinmek, gıda israfından kaçınmak ve deniz kirliliğinin ana sebeplerinden olan plastiklerin kullanımını azaltmak, şirketlerde sürdürülebilir yöntemler kullanmak gibi konularda yapılacak basit değişimler dahi toplum ve ekosistem için çok kritik sonuçlar doğurabilir.
İklim değişikliği ve etkileri ile mücadele için acil eylem planlamaları hedeflenir.
İklim değişikliğinin neden olduğu sıcak hava dalgaları, kuraklık ve sellerde yaşanan artışlar gezegeni tahrip etmekte ve gezegendeki milyarlarca insanın ve diğer canlıların yaşamını olumsuz etkilemektedir. 2021'de kömür, petrol ve gaza olan talebin ekonomiyle birlikte ivmelenerek artmasıyla enerjiyle ilgili küresel tahribat %6 oranında artmıştır. Küresel tahribatın içinde bulunduğumuz 10 yıl içerisinde neredeyse %14 oranında artması hükümetler, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte çalışarak acilen harekete geçmedikleri takdirde bir iklim felaketine yol açma riski taşımaktadır.
İklim hareketleri ve yükselen deniz seviyeleri gibi doğanın tahribatı sonucu oluşan felaketler herhangi bir toplumsal sınıf, ırk, etnik köken, cinsiyet ayırmadan, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde bireylerin, toplulukların yaşamlarını tehdit etmektedir. Zenginden yoksula herkesin payını aldığı bu tahribat yine de etkisini en çok yoksullar, korunmaya muhtaç çocuklar ve kadınlar üzerinden göstermektedir.
Sürdürülebilir kalkınma için okyanusların, denizlerin ve deniz kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılması hedeflenir.
Okyanuslar ve denizler, gezegenin en büyük ekosistemini ve bunlara bağlı milyarlarca geçim kaynağını tehlikeye atan artan asitleşme, ötrofikasyon ve plastik kirliliğine karşı mücadele sürecindedir. Pandemi bu yükü hafifletmemiş, hatta başta tıbbi atıklardan kaynaklanan tek kullanımlık plastikteki artış nedeniyle küresel okyanusa tahminen 25.000 ton plastik atık salınımlanmıştır. Canlı türlerine dolaşan ya da deniz canlıları tarafından yenen bu atık birikintileri bu canlılarının ölümüne yol açarak ve soylarını riske atarak biyoçeşitliliği olumsuz etkilemekte ve büyük bir çevre felaketine zemin hazırlamaktadır.
İklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması ve adaptasyonun sağlanması için deniz sağlığının korunması gerekmektedir. En çok canlı formunun yaşam alanı olan mercan kayalıkları gözlemlendiğinde %20ʼsinin geri dönüşü olmayan bir tahribe uğradığı ortaya çıkmakta ve geriye kalan sağlıklı mercan kayalıklarının %24ʼü yine insan faktörü sebebi ile yüksek risk taşımaktadır.
Karasal ekosistemlerin korunması, iyileştirilmesi ve sürdürülebilir kullanımının desteklenmesi; sürdürülebilir orman yönetiminin sağlanması; çölleşme ile mücadele edilmesi; arazi bozunumunun durdurulması ve tersine çevrilmesi; biyolojik çeşitlilik kaybının engellenmesi hedeflenir.
Devam eden küresel ormansızlaşma, arazi ve ekosistem bozulması ve biyolojik çeşitlilik kaybı, insanların hayatta kalması ve sürdürülebilir kalkınma için ciddi riskler oluşturmaktadır. Ormanlarda yaşayan 8300 kara canlı türünün %8ʼinin soyu tükenmiş olup, %22’si ise yok olma tehlikesi altındadır. Orman tahribatı canlı türlerinin azalmasına, tatlı su kaynaklarının kaybedilmesine, erezyona, verimsiz topraklara, ve atmosfere karışan karbon dioksit gazının miktarındaki artışa sebep olmaktadır. Sürdürülebilir orman ve doğal kaynak yönetimi alanında çalışmalar yürütülse dahi, sağlıklı ve dirençli toplumlar için ormanların ve biyolojik çeşitliliğin korunması, restore edilmesi ve sürdürülebilir şekilde kullanılmasına yönelik taahhütlerin ve araçların acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Sürdürülebilir kalkınma için barışçıl ve kapsayıcı toplumların tesis edilmesi, herkes için adalete erişimin sağlanması ve her düzeyde etkili, hesap verebilir ve kapsayıcı kurumların oluşturulması hedeflenir.
Toplumun barışçıl, adil ve etnik kökeni, inancı, cinsel yönelimi ne olursa olsun ayırmadan sevgiyle kucaklayan bireylere ihtiyacı vardır. İnsanlar korkmadan yaşayabilmeli, çocuklar güven içinde büyüyebilmelidir. Ancak dünya 1945'ten bu yana en yüksek sayıda şiddetli çatışmaya tanık olurken, 2020'nin sonunda yaklaşık 2 milyar insan çatışmalardan etkilenen ülkelerde yaşarken, küresel barış çığlıkları giderek daha yüksek sesle dile getirilmektedir.
Savaş ve çatışmaların maliyeti de yüksek olup, yine en yoksul ve en savunmasız grupları en çok etkilemekte ve artan insani ihtiyaçlara yol açmaktadır.
Uygulama araçlarının güçlendirilmesi ve sürdürülebilir kalkınma için küresel ortaklığın canlandırılması hedeflenir.
2030 gündemini gerçekleştirmek için sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin geniş çapta sahiplenilmesi, küresel hedeflerin uygulanması için tüm paydaşlar tarafından güçlü bir taahhüde dönüştürülmelidir. Bunun için toplumun her kesiminden güçlü, birleştirici ve entegre işbirliklerine ihtiyaç vardır.
8 milyarı aşkın insan arasında bireysel aksiyonlarımız fark yaratabilir mi? Raporlar ve uluslararası konferanslar kargaşaya yol açsa da iklim değişikliği ve diğer küresel problemlerin sorumluluğu kişisel tüketime ve nesilden nesile aktarılan yozlaşmış alışkanlıklara da ilişkin bir sorundur. Dünyanın karşı karşıya olduğu felaketlerin sebebi hayatı sorumlulukla yaşama bilincine sahip olmayan bireyler ve bu insanların dahil oldukları işletmeler, kentler ve ülkeler ise çözüm de onlardan gelmemeli mi? Peki, bu hedefler ve çözümler gerçek hayatta karşılığını bulacak mı?
Bu devrimin gerçekleştirilebilirliğini sorgulamak, geçmişe kıyasla ortalama 20 yıl daha uzun yaşayan, okyanusları bir günde aşan ya da elinde taşıdığı dünya ile küresel çaplı iletişim kurabilen insanlığın dünyayı değiştirme gücünü anlayamamış olmaktır. “Dünya şu anda dönüşüyor” diyor almanya’da yenilenebilir enerji patlamasını harekete geçiren yasanın yaratıcılarından Hans-Josef Fell. Sonucu bilinmez ve büyük risk eşiğinde bir sürece giriyoruz. İnsanlık başka küresel dönüşümlere de şahit oldu fakat belki de ilk kez tüm dünya daha umutlu bir gelecek için kendine değişimde aktif bir rol arıyor.
Başka dünya yok.
Kaynaklar
United Nations, Make the SDGs a reality
Küresel Amaçlar, Sürdürülebilir kalkınma için küresel amaçlar